Kayıtlar

Haziran, 2017 tarihine ait yayınlar gösteriliyor
MANGAL            Kaz Dağları’nın zirvesindeki köylerden birinde yaşayan Emine; süt, bal, peynir, tereyağı gibi yaptıkları  ürünleri her çarşamba sabahı erkenden kalkardı. Bir gün önceden hazırladığı  paketleri  alıp güneş doğmadan yola çıkardı. Çünkü dağdaki köy ile pazar arasinda beş saatlik bir yürüme mesafesi vardı.         Ova Köyü’nden yakışıklı Hasan da aynı şekilde, aynı pazarda sebze ve meyve satmaktaydı. Emine ve Hasan bu pazarda tanışmışlardı ve sirilsiklam aşık olmuşlardı  birbirlerine.        Her hafta Çarşamba ; Hasan, Emine’ye aldığı sebze ve meyveler ikram etmekteydi.        Bir süre sonra  Hasan ve Emine birbirleriyle evlenmeye karar verirler. Emine’nin ailesi ise bu evlilik kararından damat adaylarının ovada yetişmesi nedeniyle çok hoşlanmazlar. Hasan’ın Yörük hayatını ağır bulacağı, dayanamayacağı kanısındadırlar.            İki gencin birbirleriyle evlenmeye kararlı olduğunu gören Emine'nin  ailesi, Hasan’ın gücünü sınamak için bir sınavdan geçmesini şart
ŞEYTAN           Şeytanın o gün canı çok sıkılmıştı.  Çünkü o köyde insanların hepsi çok iyi niyetli ve temiz insanlardı .Ve Lonların hiçbirini kötü şeylere sevk edememişti.   En son özel oyunlarımdan birini yaparsam bu iyi insanları  kandırabilirim diyordu içinden.        Tam o sırada  süt sağan kadını epeyce izledikten sonra yerinden kalkıp kazığa bağlı buzağının ipini biraz gevşetmişti. Buzağı  biraz ötede annesinin sütünün kovaya sağılmasını aç karnına izlemeye daha fazla dayanamamış debelenmeye başlamıştı. Buzağının boynundaki ip çözülmüş. Koşarak annesini emmeye giden buzağı süt kovasını devirmiş. Sağdığı süt ziyan olunca sinirlenen genç kadın eline geçirdiği odunu buzağıya vurunca yavru yere yığılmış. Yavrusuna saldırılan inek kayıtsız kalamayıp bir tekmede kadını yere serip öldürmüş. Uzaktan geçmekte olan kadının kayın pederi, ineğin gelinini öldürdüğünü görüp ineği tüfekle vurmuş.  Silah sesini duyan koca , karısını yerde cansız yatar babasını da elinde tüfekle görünce si
ŞEYTANA PARA ATMAK           İngiltere'nin Devon kentinde 1855 yilinda çözülemeyen bir olay yaşandı. Geceyarısı yansıyan ışığın ardından karların üzerinde gizemli bir şekilde ayak izleri belirmeye başlamış.  Rivayete göre geceyarısından sabaha kadar bedeni görülmeyen bir ayak izi tüm Devon şehrini gezmiş. Tüm şehrin çevresinde gezip dolandığı anlatılır  olmuştu. En son olarak bir evin çatısında görüldüğü ve ardından da kaybolduğuna inanılıyor.          ABD, State Park'ta bir göl de, şeytanın  ayak izine benzediği için "Devil Lake" olarak adlandırılıyor.           Şeytanın olduğuna inanılan bir başka ayak izi de Münih'te anlatılır. Bu ayak izi de Frauenkirche Kilise'sinin hemen girişindeki holde yer alıyor. İnanışa göre 1468-1488 yılları arasında inşaa edilen bu kiliseye gelen şeytan, kilisenin penceresiz yapılacağını duyuyor. Bu fikirle çok eğlenen şeytan neşeyla ayağını yere vurunca da bu iz oluşuyor...        En  büyük şeytan ayak izi Türkiye'de bu
BİR VATANPERVER ve  MÜNEVVER'İN  HİKAYESİ             Istanbul'a iki saat mesafede Bursa'nin hemen çıkışında ,çok degisik bir yarımada var.Aslında  Uluabat Gölü üzerinde yüzermiş gibi duran minik bir adacık olarak da tanımlanır. İncecik bir köprü ile ana karaya bağlı bir yarımada ama özerklik hissiyatından hiçbir kaybeymemiş: Gölyazı...              Gölyazı bir zamanlar Apollon Krallığı‘nın başkentiymiş. Daha sonra Bizansı, Osmanlısı, herkes bir iz bırakmış. Mübadeleye kadar sakin sessiz bir Rum balıkçı köyüymüş. O zamanlar Uluabat’ın yanı gölün adı Apollont, Gölyazı’nınki de Apolyont…                Gölyazı’nın kısa tarihçesi böyle, ama bu kadarla sınırlı değil. Zira onu Işık Tanrısı’nın şehri yapan bir de mitolojik öyküsü var: “Tanrı Zeus’un çocuğunu taşıyan Leto, doğum yapabilmek için küçük bir kara parçası bile bulamaz. Zeus’un karısı Tanrıça Hera, evliliğin koruyucusu olan ev ve ocak tanrıçasıdır. Hera, kendi evliliğini korumak için canlı cansız tüm varlıklara,
KABAK   Saçları gençliğinden itibaren dökülmeye başlamıştı dervişin.  O kadar azalmıştı ki saçları,  sadece üç ayda bir gidip usturayı vurduruyordu kafasını.. Yine bir gün berbere gidip: - Vur usturayı berber efendi, der. Berber , dervişin saçlarını kazımaya başlar ve diğer tarafa usturayı vuracakken, mahallenin kabadayısı içeri girer. Doğruca dervişin yanına gider, başının kazınmış tarafına sert bir tokat atarak: - Kalk bakalım kabak, kalk da tıraşımızı olalım, diye bağırır. ‘Dövene elsiz, sövene dilsiz’ olan, halktan gelen her şeyin Hak’tan geldiğine inanan derviş, sabreder ve kalkar berber koltuğundan.  Ve yan tarafta elinde tesbihi ile Allah'ın ismini anmaya devam ediyordu. Fakat kabadayının tıraş esnasında da dili durmaz, sürekli alay eder derviş ile: 'Kabak aşağı, kabak yukarı.' Nihayet tıraş biter, kabadayı dükkandan çıkar. Henüz birkaç metre gitmiştir ki, kontrolden çıkan bir at arabası yokuştan aşağı hızla üzerine gelerek kabadayıyı altına alıp sürükler. Ka
MEMECİM GİLİĞİ       Bayram  kelimesi yazılı metinlerde ilk olarak, Kaşgarlı Mahmut'un  Divan-ı  Lügat-it Türk'te saptanmıştır.  Bedrem olarak gecen kelime  daha sonra Farsca etkisiyle Beyrem ve  sonunda Bayram olmuştur.  Kelime anlamı  toplu halde sevinilen  gün olarak bilinir.      Toplumumuzda Ramazan ayının  sonundaki bayram  yüzyıllar  boyunca Şeker bayramı  veya Ramazan bayramı olarak  adlandırılarak  kutlanırdı.Aslinda yakın zamana kadar yine öyle kullanılırken , son dönemlerde benim şahit olduğum son 35 yıldır,  maalesef bir toplumsal ayrışma parametresi  olarak kullanılmaktadır .        Pertev Naili Boratav'a  göre bayramlarda ilk şeker kullanımı Nevruzlarda baslamistır. Nevruz bayraminda seker yenip, şerbet içilirmis. Aslında Türk geleneklerine bakacak olursak mutlu günlerde mutlaka şekerli besinler insanlar mutlu olsunlar  diye ikram edilir. Sonraları serotonin  ile bunun bilimsel dayanağı saptanmıştır. Mutlu günlerden biri de bayramlar olduğu için seker kulla
SURRE       Geçmişte Ortadoğu'da    yani şimdiki zamanın kan gözyaşı ve barut kokulu coğrafyasında, güzel günler yasanirken uygulanan ve İslam dünyasının birbirine  düşmesini sağlayan petrol yokken çok güzel bir gelenek vardı; Surre        Her yıl hac mevsiminde  Hicaz bölgesinde yaşayanlara gönderilen para ve değerli eşyalara Surre; bunları götüren topluluğa da Surre Alayı denirdi.Tarihte ilk Surre Alayları, Abbasiler devrinde (750-1258) gönderildi. Eyyûbiler (1174-1250) ve Memlukler (1250-1517), bu güzel âdeti devam ettirdiler. Yıldırım Bayezıd  Osmanlı Devletinde bilinen ilk surre alayını Edirne’den gönderdi.  Bu hizmet devletin yıkılışına kadar en zor şartlarda bile devam ettirildi.           Hicaz'a gönderilecek hediyelerin listesini gösteren defterlere nişancı padişahın  tuğrasını  çekerdi. Bundan sonra Pâdişâhın Mekke Emirine hitaben yazdırdığı  mektup (Name-i hümayun), Surre Eminine teslim edilirdi. Bu esnada Kuran-ı Kerim okunur, kurbanlar kesilir, buhurdanlar yakı
ZEYTİN  "OLEA PRİMA OMNİUM  ARBORUM EST..."      Zeytin bütün ağaçların ilkidir.          Tüm semavi dinlerin kitaplarında bulunan bir ağaç olan Zeytin bilinen en eski ağaçtır. Santorini adasındaki kazılarda  40 bin yıllık zeytin ağacı  izlerine  rastlanmıştır. Yine  Mısır'da 15 bin yıllık bir zeytin izine rastlandığını bilinir.            Zeytin tarihi, ne kadar muğlak  bilgilerle olsa da mitoloji bu tarihi aydınlatmaya çalışmıştır.  Antik Yunan'ın tanrısı Zeus yeni yaptığı şehre tanrıların birini adını vereceğini söyler.  Ve bir şeyler yaratmalarini emreder. Poseidon  "at" ,Athena "zeytin" yaratır ve zeytinin  daha faydalı olacağı düşünüldüğü için  Şehre Atina ismi verilir.            Hz Adem  artık öleceğini hissetmistir. Habil Kabil'i  öldürmüş ve bu olaydan sonra doğan oğlu Şit'i Cennet bahçesine gönderir.  Cennetten üç ağacın tohumunu almasını söyler. ( Hz. Şit  dünyada doğan ilk , Hz Adem'den sonra ikinci peygamberdir. M
DEFTER           Osmanlı döneminde  mali durumu gelişmiş olanlar ,  Ramazan ayında özellikle de Kadir gecesinde bakkal, manav, kasap gibi esnaf dükkanlarına giderlerdi. Esnaf da veresiye defterinden herhangi bir sayfa açıp,  sayfanın altında yazan  borcun tamamini zenginler tarafinden ödenirdi.              Ödedikten sonra “Allah Kabul Etsin” der, dükkandan çıkarlardı. Borcu ödeyeni, esnafta borcu olan da tanımaz bilmezdi. Borçların ödemesini yapanlar da  kimin borçlarını ödediğini bilmezdi. Zamanla bu davranışın ismi “Zimem Defteri” diye kaldı.           Zimem sözlükte  borç anlamına gelir. Zimmet kelimesinin çoğuludur. Zimem defteri borçluların borçlarının yazılı olduğu deftere verilen addır.              Bu defter mi bitti? Kimsenin borcu  mu yok esnaflara?  Veya o borçları  ozellikle kimse görmeden   ödeyecek biri mi yok?                    Ramazan ayında gösterişli sofralarda iftar yapalım yapmasına da;   (çünkü o sofralar, çalışan bir çok ihtiyacı olan insana ekmek kapı
İNGİLİZ BAYRAĞINDAKİ  HZ.HIZIR          Çok ilginç bir hikaye  1096 yılından ! Aragon kralı 1.Pietro , Moor'lara, yani Endülüs Müslümanlarına (Magribilere) karşı  cok buyuk savaş vermektedir.  Efsaneye gore; Tüm Hıristiyan mezheplerinin kutsal saydığı   azizlerden biri olan St.George savaş meydanında belirir. Rivayet odur ki ; St.George herzaman beyaz atının üzerinde ortaya çıkan bir azizdir. Her azizin bir efsanesi oldugu bilinir. St.George ; Zulmeden bir ejderhayı öldürdüğü efsanesiyle tanınır. Anlatılanlara göre , Endülüs'te dört Emevi prensinin başını kesip İspanya'nın yeniden Hıristiyan toprağı olmasına yardım eder. Ispanyol yani Aragon Bayrağındaki St.George haçının ve dört Arap başının bu Hıristiyan mucizesine atıfta bulunduğu iddia edilir.      Oxford'daki Ruhani Meclis  1222 yılında  , 23 Nisan tarihini St George günü olarak  ilan etmişti.O tarihten itibaren İngiltere'nin koruyucu azizi olarak kabul edilir.  Etiyopya, Gürcistan, Yunanistan, Litvanya, F
KARAKTER,TAVIR ve SAMİMİYET               Uzun zaman önce  samimiyeti aramak için  yola çıktım. Yolun uzun ve taşlı olacağını  biliyordum ama yine de yola koyuldum.          Yolun başında karakter yol ayrımı karşıma çıktı. Burada karakterin ne olduğunu öğrenip anlamaya çalışacaktım. Burada karakterin cenin halindeyken insanın ruhuna üflendiği bana anlatıldı. Ailenin ve çevrenin karakter üzerinde hiç mi etkisi yoktur ? diye sordum.Tabii ki var ; ancak  çok küçük bir alandır o dedi bilgeler. Peki o zaman Allah bazı insanları  karakteri bozuk mu yaratıyor? diye sordum bilgelere. Allah herşeyi kusursuz yaratmıştır diye cevap aldım onlardan.  Peki o zaman etrafımdaki bu karakteri bozuk insanlar diye düşündüğüm insanlar kusursuz mu yani? Tabii ki, kusursuz dediler. O zaman ben nerede yanlış yapıyorum diye sordum. O zaman   bilgelerin verdigi cevap  çok ilginçti: Senin etrafındaki karaktersizler de kusursuzdur. Ama onlar da senin sınavının mükemmel hazırlandığını gösterir. Sen o sınavı ka
O ADAM         Onsekiz yaşındaydı ve üniversite sınavlarını kazanamamıştı.Sinava çok hazırlanmadığı için   babasının  çok büyük tepkisini almıştı.  Uzun süren  kavgalardan sonra babasıyla ipleri koparıp,  evi terk etmisti. Buna çok öfkelenen baba, evde onun adının bile geçmesini yasaklamıştı.        Anne her gece evi terk eden oğlunun yatağına oturup yastığını koklayarak uyuyordu. “Oğlumu özledim, ne olur gidip arayalım, bulup getirelim” dese de, baba geri adım atmıyordu.Aradan iki yıl geçmişti. Oğlunun doğum günü o yıl Babalar günü ile aynı güne denk gelmişti. Annenin ağlamaklı halini görünce dayanamadı baba “Şu adrese git, oğlunu gör” dedi. Ve ekledi, “Adresi benim verdiğimi söyleme !” Ogluna siniri hala geçmemişti . Birkaç şey daha söyledi ama anne duymuyordu bile, aklında bir tek adres kalmıştı. Anne sevinçten uçuyordu.       Hemen hazırlandı yola koyuldu. Şehrin karşı yakasındaydı, babanın verdiği adres. Gittiği adres bir tamirhaneydi.      Annelik icgudusuyle, Oğlunun kirli
SARDİNYA ADASI-2     Sardinya'nin tarihi, kökenleri,bayrağı  derken niye bu ilginç adadan bahsedeceğimi  unuttum. Hikayenin başına dönelim. Yaz tatili planları yaparken, internet başında güzel deniz ve doğası olan, ilginç tarihe sahip yerlere bakıyordum. Sardinya adasının resimlerini görünce hemen booking.com 'dan  oteli ayarladım.  Çünkü  fotograflara bayıldım. Çocuklar o zaman küçük oldukları için  deniz kenarına yakın bir otel bakıyordum.  Bakarken  de adanın neresinde olduğuna hiç dikkat etmemişim.         Sonra en uygun uçak bileti Alitalia'dan buldum. Uçuşlarımin  %95'inde milli gururumuz THY 'ini kullanırım ancak fiyatların anormal pahalı olmasından dolayı  Alitalia'dan  biletlerimizi  aldım. (Ama aklında çılgın sorular vardı Alitalia ile ilgili) Sonra tatil gününü beklerken birkaç gün kala aklıma otel ve havaalani transferimiz geldi. (Türk'ün aklı tatil yaklaşınca gelirmiş )        Sardinya'nin  üç tane havaalanı var.  Bunlardan  biri ve en
SARDİNYA ADASI        Akdeniz'in ikinci büyük  adası olarak bilinen ada , İtalya'nin  özerk yönetilen ve değişik ırkların  harmanlandigi bir yerleşim birimidir. Sardinya da kullanılan dil ,  Roma imparatorluğu zamanında kullanılan klasik Latince ye en yakın dil olarak kabul edilen Sarduca'dir. Sarduca ve İtalyanca , İtalyan anayasasına göre yasal kabul edilmiştir.  Adanin Kuzeybatısında  bulunan Alghero özerk bölgesi; Barcelona'dan başka Katalanca'nin konuşulduğu  tek  yerleşim bölgesidir. Hatta bayrakları da Klasik Katalan bayrağı gibidir. Sardinya adasi İtalya'nın  çok özel bir  özerk bölgesidir.  "Çok özel bir özerk bölgesi " ifadesini biraz garip bir terim gibi kabul edebilirsiniz. Ancak bir sebebi olduğunu söylemeliyim. Sassarese, Gallurese, Alghera Katalancası ve Tabarchino dillerini konuşan çok az insan kalsa da halen konuşuluyor...  Yani adada resmi olarak altı dil kullanılıyor.      Bizim Trakya büyüklüğünde bir alana sahip olan Sardinya ad
VLADİMİR BARTOL-ALAMUT       Bundan sonra her hafta okuduğum bir kitabın  özetini sizlere düzenli olarak aktarmaya çalışacağım...             Yıllar once okudugum Sloven  yazar  Vladimir Bartol'ün "Alamut" adlı romanı...       "  O ve digeri gencliklerinde ayni medresede egitim gorduler. Devlet baskani   O'nu seçmeyip digerini makama oturtunca O  merkezden ayrildi. Ve kendisine ulasilmasi cok guc olan bir kaleyi  hedef secti ve orayi fethetti.             Kalede bir hiyerarşi sistemi vardı ve inananlarin eğitimlerini üstlenen abier vardı. Iki kisi basimamdan sonra gelen en üst düzey kişilerdi. Onların altlarında ise farklı eğitimler veren abiler vardı. Gencler bu hocalardan çok ağır dersler alıyorlardı. Her gün farklı antrenmanlar yapıyorlar ve çok az yiyorlardı. O' nun öğretisinin beyinlerine işlenmesi ve çok inançlı olmalı gerekiyordu ve abilerin görevi de bu inancı sağlamaktı. Bu  inancın öğretisi O'na Allah tarafından bir emir veril
YUMURTA       İki kardeş her pazar sabahı olduğu gibi  yine dedeleriyle kümese yumurta almaya gideceklerdi.       Dedesi onlara bir soru sordu. Bu sorunun cevabının ödülünün buyuklugu ,ciddi bir sekilde çocukları düşünmeye itti. Soru " Yumurta ne zaman kırılır?" Soru çok kolaydı ancak tam olarak cevap veremiyorlardı.       İki kardeş kümese dedelerinden once gidip düşünmeye başladılar. Birisi sadece düşünce kırılır  dedi. Diğeri de hayır!  tamam doğru söyledin  ama civciv de dışarı çıkarken kırılır dedi.  Ve ikisi de birbirine bakakaldılar.       Sonra ikisinin vardığı nokta ; yumurta iki şekilde  de kırılır.  Ve dedelerine  bu iki seçeneği sunarlar...Dedeleri de "evet! Ama ikisinin arasındaki fark nedir?" diye sordu.       Yeni bir dilemma ile karşı karşıya kalan iki kardeş kendi kendilerine sesli düşünmeye başladılar.       Birinde Yumurta düşüyor  kırılıyor digerinde civciv doğmak için  yumurtasını kırıyor. Ama fark nedir? Bulamıyorlar, Bulamıyorlar...  
KÖYÜN DELİSİ     Köyde tatlı bir telaş vardı.  Köyün muhtarı çok güzel bir haber almıştı.   Devlet büyüklerinden  aldığı  bilgileri köydeki seçmenine  akşam köy kahvesinde anlatacakti.İlk olarak evde eşine ve çocuklarına anlattı. Ama onlar ne diyeceklerini karar verememislerdi. Muhtar yılda en az iki kez mahsul aldıkları  arazilere devlet desteğiyle dünyanın en önemli  araba markalarından birinin fabrikasinin  kurulacağını  anlatmıştı.     Eşi muhtara"biz şimdi ekip biçmeden kışlık erzakimizi nasıl temin edeceğiz?" diye sorunca muhtar"Artık tarlada çalışmadan temiz ortamlarda çalışıp ekmek paramızı daha garanti kazanacağız. " Böylece ektikleri  mahsulü doğal olaylardan veya devletin az paraya mahsülü almasından kurtulacağını  anlatmaya çalıştı. Kadın çok ikna olmadı ama kocası koskoca muhtardi.  Mutlaka bir bildiği vardır dedi.      Akşam namazından sonra tüm köylü  köy kahvesinde toplandılar  . Muhtar anlatmaya başladı.  Bütün dünyadaki en büyük araba markaları
HAYAL    Babasına beş yaşından itibaren dünyayı gezmek istedigini söylüyordu.  Babası da onu dinlermiş gibi yapıp sadece kafa sallamakla yetiniyordu.     Artık onbeş yaşına gelmişti.  Son iki senedir  aynı  zamanda hastalığı dolayısıyla   limanın yakınlarına tasinmislardi. Çünkü bölgenin en büyük hastanesi   limana çok yakındı. Artık onun da çalışması gerektiği anlaşılmıştı. Çünkü en büyük çocuk oydu ve kardeşleri çok ufaktı .    İş aramaya başladığı zaman ilk önce limanda iş aranmaya başladı.  Çünkü dünyayı gezme hayali gün geçtikçe artıyordu.  Limandaki gemiler ile hayal kurup ileride yapacağı dünya gezisini planlıyordu.  O kış çok sert geçmişti. Ve onalti yaşındaydı.  Artık gemilerde çalışmak isteğini babasına ciddi ciddi teklif ediyor ve babası da bu fikre şiddetle karşı çıkıyordu.  Onun tekrar okula dönmesini arzuluyordu.       Bir sabah arkadaşlarıyla konuşurken  bir gemiye mürettebat olarak girmek istediğini anlattı.  İki gün sonra yeni işi hazırdı.  Ama nasıl babasını ikna
SINAV ve HEKİMLİK  Bu hafta sonu  5 sınav var. Bu sınavlar sonucu iki buçuk milyon genç kaderini belirleyecek.   Hasbelkader eğitici olmamız dolayısıyla  bu sıralar en çok  sorulan soru "çocuğa nereyi Yazdıralım ?" Samsun şehit edilen DR Kamil bey'in ardından facebook ta  yazdığım ve bu zamana kadar en çok paylaşılan ve okunan yazımı tekrar paylaşıyorUM. Umarım yardımcı olur....         Etrafındaki dostlarımın en  sık sorduğu : "Bizim çocuk doktor olsun mu?" En çok istedikleri sey: "Bizim Çocukla bir konuşur musun Tıp Fakültesi yazsin" Tamam ama önce şunları bir düşünsün bütün başarılı cocuklar; 1_Iki milyon kişinin girdiği sınavda ilk 20.000' e girmek için arkadaşları gezerken o günde 12 saat ders çalışmak istiyorsa, 2 _ Bütün arkadaşları dört senede okuyup meslek sahibi olurken, o Altı sene okuyup kendilerince asagilayan gibi "Aaaa. .. Sen pratisyen misin?" Diye  sorulara cevap vermek isterse, 3_ Arkadaslari askerligini yap
TAVŞAN'IN  TİLKİ ve ASLAN İLE SINAVI     Katar krizini incelerken aklıma bu hikaye geldi. Tilki ve aslanın ormanda canı sıkılmış ve kendilerini çok mutsuz hissediyorlarmis.  Tilki aslana"Ey yüce kral  bu can sıkıntısından kurtulmak için bir önerim var size" deyince aslan "anlat " der. Yüce kral , tavşanı çağıralım senin kulakların neden uzun diye soralım ve dövelim....der.       Tilki tavşanı çağırmış ve Aslan aynı dediği gibi yapmış tilkinin..  Rahatladiklarini birbirine söyleyen tilki ve aslan bu ritueli  uzun süre tekrarlamislar.       Gel zaman git zaman aslanın canı sıkılmış.  Tavşana ayıp oluyor başka birine yapalım  demiş.  Ama tilki; Olmaz yüce kralım, zaten tavşan hızlıca kaçıyor ve çok zarar görmüyor deyip Yine aslanı  ikna etmiş.  Ama bu sefer bahaneyi değiştirmeyi teklif etmiş Aslan krala.Tilki bu sefer tavşana  sigara aldırmaya gönderelim. Filtreli alırsa, neden filtresiz  almadın  veya  filtresiz  alırsa neden Filtreli almadın diye döveriz demi
AKBABA VE KARTAL             Akbaba ile kartal, guzel bir yaz günü, birlikte uçmaya çıkmışlar. Hava açık ve güneşli , yerde  her taraf   yeşilliklerle kaplıydı. Havada süzülerek ve etrafı seyrederek yükseldiler. Yükseldikçe içlerindeki uçma isteği daha da artiyordu.             Artık bir hayli yüksekteydiler.Akbaba  kartala dedi ki: Uzağı benden daha fazla gören bir kuş veya bir insan olduğunu zannetmiyorum. Kartal, akbabanın bu sözlerinde biraz övünme kokusu aldı. Bu söylediğin çok ciddi bir  iddiadır.Bir  iddiayı ortaya atmak kolaydır kolay olmasına ancak ortaya atılan iddianin ispatı gerekir. Bak bakalım  ovanın  dogu tarafinda neler görüyorsun? Bana söyle. Akbaba, kartalın  inanmamış görünmesine biraz içerledi: “Ona gördüklerimden öyle bir şey söyleyeyim ki, benim gözlerimin ne keskin olduğunu anlasın” diye düşündü Akbaba: Eğer dediklerime  inanırsan, ovanın şu doğusundaki  ağaçların yanında bir  buğday tanesi görüyorum, dedi. Bunu söyledikten sonra  kartala aşağılar  
RESSAM, BABASI  ve ŞARKILARI         Sabahın ilk ışıklarıyla uyanmıştım.  Babamı bir sene sonra ilk defa görecektim.  Babam bir senedir cezaevinde yatıyordu.  Anneme sorduğum zaman "büyüklerinin  gururunu kurtardı. "          Büyükler;hepimizin saygi duyduğu insanlar. Gurur; herkesin hayatta kalması için önemli bir etken olduğunu biliyorum. Kurtarmak; Kötü bir şey olmasını engellemek. Bu bilgiler ışığında üç güzel anlamlı kelimenin geçtiği  bir cümlenin sonunda babam nasıl cezaevine girdi? Yedi yaşında bunları algılamak çok zordu hatta anlamadım. Ama bu olaylardan otuz sene sonra bugünde anlamıyorum.             En yeni elbiselerimi giydim. Ve babamin sevdiği müzisyenlerin  şarkılarının olduğu birkaç kaseti  bir kutuya  koydum ve hediye paketi yaptım.   Hızla  cezaevine gitmek için sabırsızlanıyordum.  Cezaevine  geldiğimizde kapıdaki görevliler Hazırladığım kutuyu istediler ve ben vermek istememiştim. "Hayır! O kutunun içindekileri babam açacak!" diye bağır
NEDEN KUYU?      Günlük yoğun iş yaşantıma rağmen  sosyal medyayı  çok kullandığım doğrudur. Kimi dostlar   yazdıklarımı ciddiye alırken, kimi de ne gerek var ? koskoca adamsın diyor? Herkese saygim sonsuz...       Heryil  yapılan  Ortopedi ve Travmatoloji Milli kongrelerimizin birinde Facebook  nedir? Facebook'tan ne anlıyorsunuz diye bir konuşma yapmam istenmişti.  Bu bir  bilimsel olmayan sosyal ve eğlenceli bir oturum olacaktı.   Konuşma günümüz geldi. Benden önceki dostlar  anlatmaya başladı.  Yok Facebook yazılım,yok şu numaralı web tabanında yapılan bir sistem.... Beni yakından tanıyanlar bilgisayarla çok sıkı bir münasebetimin  olmadığını bilirler..Hatta  "topu görünce bomba sananlar gibi , bilgisayarların bize zarar verebileceğini bile düşünebilirim!"     Toplantımızda konuşma  sırası bana geldi. Doğal olarak teknik yok .. ( Teknik taktik yok, bam bam bam diyen futbol ulemamiz(!) gibi) Başladım anlatmaya;    "   Rivayete göre Kırların Tanrısı