PASEWALK AKIL HASTANESİ

          Adolf Hitler’in kişiliği, büyük ölçüde mutsuz bir çocukluk ve Viyana’da çok zor şartlarda geçen gençlik döneminin izlerini taşır. Yirminci yüzyıl başlarında Viyana, Habsburg İmparatorluğunun gücünü çok belirgin bir şekilde yansıtırken, toplum içinde eşitsizliği ve gelir dağılımı bozukluğunu da ciddi ciddi hissettirmektedir. Genç Adolf'ta bu esitsizlikten ciddi anlamda sıkıntı duymaktadır.
        Hitler I. Dünya Savaşı’nın başlamasına o kadar mutlu olur ki  hemen gönüllü olarak cepheye gider. Savaşın bitimine çok az bir süre kala İngiliz birliklerinin uyguladığı  hardal gazı ile  arkadaslari ile birlikte gözlerinden yaralanır. Diğer arkadaşları  iyileşirken Hitler geçici olarak kör olur  ve  Doğu Almanya’da Pasewalk hastanesine  sevk edilir. Bu hastanede gecirdiği dönem Hitlerin hayatında önemli bir yer tutar. 1. Dünya Savaşı’nda cephedeki korkusuz ve adeta “Hissiz” davranışları daha çok kahraman askerlere verilen “1. Sınıf Demir Haç” madalyası ile ödüllendirilmiştir.  Hardal gazı saldırısı sonrası “Geçici körlüğü”, Pasewalk Hastanesi’nde kendisini “Seçilmiş” hissetmesini sağlayan birtakım sanrılar  görmeye başlaması, katı kaderciliği, savaşın sonunda bir “Hiç” iken onu “Her şey” olmaya götüren süreç bazı tarihçiler tarafından dikkat çekici olarak anlatılmıştır.     Yanı sıra tüm gücünü Nordik efsanelerden alan ve gizli bir ezoterik oluşum olan “THULE Cemiyeti”nin (Nazi ileri gelenleri bu cemiyetin üyesidir) dikkatini çekmesi ve onun beklenen “Cermen Mesihi” olduğuna kanaat getirmeleri ile başlayan “Führer” olma süreci Hitlerin hayatında önemli bir yer tutmaktadır.
          Versailles Anlaşması sonrası “Seküler bir din” gibi Nazizm doğmuştur.  Yine bazı tarihçiler, Pasewalk’taki bu hastanenin aslında bir psikiyatri kliniği olduğunu ileri sürecektir. Hitler’in hastane kayıtlarının 1930’larda ortadan kaldırılmış olması  hatta ilerleyen yıllarda bu hastanenin işlevini kaybetmesi veya kaybettirilmesi ; bu dönemin karanlıkta kalmasına sebep olmuştur.
          Hitler hastaneden çıktığı zaman, savaş bitmişti. Almanya aşırı kaotik bir ortamdaydı. Anton Drexler Nazi Partisini kurmuş, Askeri bir istihbarat uzmanı olarak göreve başlayan Hitler,   Nazi partisine ilk üye olarak kabul edilenlerden biriydi. Ardından katıldığı bir Alman İşci Partisi(DAP yani Nazi partisi)toplantısında söz alıp “Etkileyici“  bir konuşma yapmış ve adım adım “Yükselişi”  ile en sonunda da milyonlara hitap etmeye başlaması kurgulanmıştır.   Münih’te 1923 yilinda yaptığı başarısız darbe girişimden sonra girdiği  Landsberg Hapishanesinde yazmış olduğu “Mein Kampf” isimli kitabı ile politik manifestosunu oluşturacaktır.
          1923’den sonra Almanya’nın yeniden yükselişi Hitler’i hafızalardan uzaklaştırmış arka arkaya iki seçimi çok kötü sonuçlarla kaybetmiştir.
        Hitler’i ve Nazi Partisinin yükselişini  1929  Buyuk Dunya Ekonomik Buhranı yeniden başlatacaktır. 1932 yılında ise Hitler, Almanya’nın mevcut cumhurbaşkanı olan “ihtiyar” Paul von Hindenburg ile cumhurbaşkanlığı seçimi için yarışır ve kaybeder.
         1930’lara girerken merkez sağ ve sol partilerin, Büyük Buhran ile güç kaybetmesi, politik alanı Komünist Parti ile Nazi Partisine bırakır. Komünistlere karşı, merkez sağın ve büyük iş adamlarının Nazi Partisini desteklemesi, Hitler’i 1933 yılında iktidara getirecektir.
         Cumhurbaşkanı Hindenburg, hiç hoşlanmadığı  halde Hitler’i şansölye yani başbakan  olarak atamak durumunda kalmıştır. Kendisi mareşal olan Hindenburg, Hitler hakkındaki düşüncelerini açıkça ifade etmekten kaçınmamaktadır: “Küçük bir  Bohemyalı onbaşı”
         Hindenburg’un ilerleyen yaşı nedeni ile 1934’de ölümü ile, Hitler şansölyelik ve cumhurbaşkanlık makamını birleştirir. İktidara gelişinden 15 ay sonra, Almanya’nın Führer’i haline gelir.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar