PASCAL ve HZ.ALİ
Hz.Ali bir gün bir müşrikle karşılaşır. Muşrik; "Şu sizin halinize bakıyorum da, ahiret var, insan yaptıklarından hesap verecek diye namaz kılıyorsunuz, oruç tutuyorsunuz; cennet ve cehennem var diyorsunuz. Ben bunların hiçbirine inanmıyorum. Hem aramızda ne fark var, sende yaşıyorsun bende. Sizin bu çabanız niye?" diye sormuş.
Hz.Ali müşrike şu cevabı vermiş; Farzet ki ölüm sonrası yok ben bu yaptıklarım için kaybettiğim zaman ne kaybederim? Bu yaptıklarimdan hiç zarar görmem. Ancak öteki dünya varsa senin halin nice olur hiç düşündün mü? der.
Hz.Ali'den yaklaşık bin sene sonra dünyaya gelen Blaise Pascal, yaklaşık 12 yaşında üçgenin iç açılarının toplamının iki dik açıya eşit olduğunu bulmuştur. Basıncın yükseklerde azaldığını göstermek için 16 yaşında dağlarda araştırmalar yapmıştır. Daha birçok teoremi olan Pascal 25 yaşına geldiğinde kendini Hıristiyanlığa ve felsefenin deryasına bırakmıştır.
Pascal'ın hayatının bu ikinci döneminde "Pascal kumarı" denen bir din felsefesini ileri sürmüştür. Bu teoride ; Tanrıya inanmanın, inanmamaktan daha iyi bir bahis olduğunu açıklamaya çalışmıştır.
Pascal’ın kumarı olarak bilinen bu teori, Pascal’ın Karar Teorisini Tanrı inancına uygulamasıdır.Bu konu; Pascal’ın Hıristiyan doktrinlerini savunmak üzere yazdığı "Pensees" adlı kitabında bulunur.
Pascal burada Tanrıya inanmanın, inanmamaya göre her zaman daha iyi bir bahse girme olacağını, zira birinci durumdaki beklentiden elde edilecek kazancın ikinci durumdaki beklentinin sonucu olan kazançtan her zaman daha büyük olduğunu ileri sürer. Bu, Tanrının varlığı hakkında bir tartışma değil, Tanrıya inanma hakkında bir tartışmadır. Pascal bu savını özellikle geleneksel Tanrı mevcudiyeti tartışmalarında ikna olmayanlara yöneltmiş ve bu bahis şeklinde tartışma ile Tanrıya inanmanın, inanmamadan daha avantajlı olduğunu göstermeye çalışmıştır.
Pensees’de Pascal’ın açıklaması şöyledir: "Tanrı vardır, veya yoktur. Hangi tarafa meyledelim? Mantık burada karar veremez. Bizi ayıran sonsuz bir karmaşa var. Bu sonsuz uzaklığın sınırında yazı turayla sonuçlanacak bir oyun oynanmaktadır. O halde hangisini seçeceksiniz bakalım? Seçmek zorunda olduğunuza göre, hangisi sizi daha az ilgilendiriyor, görelim. Kaybedeceğiniz iki şeyiniz var; doğru ve iyi, ve ortaya koyacağınız da iki şey var, mantık ve bilinciniz ile bilgi ve mutluluğunuz.Doğanızın ise kaçınacağı iki şey var, hata ve acı. Seçmeye zorunlu olduğunuza göre, aklınız birini diğerine yeğlemekle artık şoka girmeyecektir.Bu nokta halloldu. Peki mutluluğunuz? Tanrının var olduğuna bahse girerek kazanç ve kayıpları tartalım. Bu iki olasılığı hesaplayalım.: Kazanırsanız her şeyi kazanırsınız, kaybederseniz hiç bir şey kaybetmezsiniz. O halde hiç duraksamadan Tanrının var olduğuna bahse girin."
Bin yıl ara ile iki farklı dinden ve iki farklı konumdaki adamın aynı konuda aynı şeyleri ifade etmesi bir tesadüf mü? Yoksa ilahi bir tevafuk mu?
Hz.Ali bir gün bir müşrikle karşılaşır. Muşrik; "Şu sizin halinize bakıyorum da, ahiret var, insan yaptıklarından hesap verecek diye namaz kılıyorsunuz, oruç tutuyorsunuz; cennet ve cehennem var diyorsunuz. Ben bunların hiçbirine inanmıyorum. Hem aramızda ne fark var, sende yaşıyorsun bende. Sizin bu çabanız niye?" diye sormuş.
Hz.Ali müşrike şu cevabı vermiş; Farzet ki ölüm sonrası yok ben bu yaptıklarım için kaybettiğim zaman ne kaybederim? Bu yaptıklarimdan hiç zarar görmem. Ancak öteki dünya varsa senin halin nice olur hiç düşündün mü? der.
Hz.Ali'den yaklaşık bin sene sonra dünyaya gelen Blaise Pascal, yaklaşık 12 yaşında üçgenin iç açılarının toplamının iki dik açıya eşit olduğunu bulmuştur. Basıncın yükseklerde azaldığını göstermek için 16 yaşında dağlarda araştırmalar yapmıştır. Daha birçok teoremi olan Pascal 25 yaşına geldiğinde kendini Hıristiyanlığa ve felsefenin deryasına bırakmıştır.
Pascal'ın hayatının bu ikinci döneminde "Pascal kumarı" denen bir din felsefesini ileri sürmüştür. Bu teoride ; Tanrıya inanmanın, inanmamaktan daha iyi bir bahis olduğunu açıklamaya çalışmıştır.
Pascal’ın kumarı olarak bilinen bu teori, Pascal’ın Karar Teorisini Tanrı inancına uygulamasıdır.Bu konu; Pascal’ın Hıristiyan doktrinlerini savunmak üzere yazdığı "Pensees" adlı kitabında bulunur.
Pascal burada Tanrıya inanmanın, inanmamaya göre her zaman daha iyi bir bahse girme olacağını, zira birinci durumdaki beklentiden elde edilecek kazancın ikinci durumdaki beklentinin sonucu olan kazançtan her zaman daha büyük olduğunu ileri sürer. Bu, Tanrının varlığı hakkında bir tartışma değil, Tanrıya inanma hakkında bir tartışmadır. Pascal bu savını özellikle geleneksel Tanrı mevcudiyeti tartışmalarında ikna olmayanlara yöneltmiş ve bu bahis şeklinde tartışma ile Tanrıya inanmanın, inanmamadan daha avantajlı olduğunu göstermeye çalışmıştır.
Pensees’de Pascal’ın açıklaması şöyledir: "Tanrı vardır, veya yoktur. Hangi tarafa meyledelim? Mantık burada karar veremez. Bizi ayıran sonsuz bir karmaşa var. Bu sonsuz uzaklığın sınırında yazı turayla sonuçlanacak bir oyun oynanmaktadır. O halde hangisini seçeceksiniz bakalım? Seçmek zorunda olduğunuza göre, hangisi sizi daha az ilgilendiriyor, görelim. Kaybedeceğiniz iki şeyiniz var; doğru ve iyi, ve ortaya koyacağınız da iki şey var, mantık ve bilinciniz ile bilgi ve mutluluğunuz.Doğanızın ise kaçınacağı iki şey var, hata ve acı. Seçmeye zorunlu olduğunuza göre, aklınız birini diğerine yeğlemekle artık şoka girmeyecektir.Bu nokta halloldu. Peki mutluluğunuz? Tanrının var olduğuna bahse girerek kazanç ve kayıpları tartalım. Bu iki olasılığı hesaplayalım.: Kazanırsanız her şeyi kazanırsınız, kaybederseniz hiç bir şey kaybetmezsiniz. O halde hiç duraksamadan Tanrının var olduğuna bahse girin."
Bin yıl ara ile iki farklı dinden ve iki farklı konumdaki adamın aynı konuda aynı şeyleri ifade etmesi bir tesadüf mü? Yoksa ilahi bir tevafuk mu?
Yorumlar
Yorum Gönder