KARL POPPER ve ALBERT EINSTEIN 

              "Zihnimdeki sorunu doğuran ortamı ve uyarıcı olan örnekleri kısaca anlatmak isterim. Avusturya İmparatorluğunun çöküşünden sonra, Avusturya'da bir devrim oldu. Ortalık devrimci sloganlar ve fikirlerle, yeni ve çoğunlukla saçma kavramlarla dolmuştu. Benim ilgimi çeken kavramlar arasında Einstein'ın görelilik kuramı kuşkusuz en önemli olanıydı. İlgi duyduğum diğer üç kuram da, Marx'ın tarih, Frued'un psikanaliz ve Alfred Adler'in `bireysel psikoloji' kuramlarıydı."

              Karl Popper, bu sözleriyle  Einstein'in izafiyet teorisi ile Marks , Freud ve Adler'in  teorilerini karşı karşıya getiriyordu. Izafiyet teorisi haricinde diger üç teoride de  herkes kendine göre doğrulanabilir bir  anlam çıkarabiliyordu. Ancak Einstein; kendi teorisinde yanlis olabilecek yerleri gosterebiliyordu. Bu Karl Popper'in cok hoşuna gitmişti.  Doğrulamadan çok ,Yanlışlanabilir olmak. Çünkü bir kere yanlış olduğunu gözlemlersen  teoremin dogrulugu gider. Bin kere dogrulasan da bir kere yanlış  demen o teoremin doğruluğunu sonlandırır. Örnek olarak atmaca uçar, şahin uçar , böyle yüzlerce uçan kuşa bakıp  "tüm kuşlar uçar diyebiliriz. Ancak Karl Popper'in savunusu; devekuşu uçmaz o nedenle bütün kuşlar uçar diyemeyiz. Bu değerlendirme; aslında pozitif bilimlerin yirminci yüzyıldaki  en önemli   dönemeci olarak kabul edilebilir.
             1919 yılı, izafiyet kuramı bakımından anlamlı bir yıldı. Einstein'a  göre, güneşin yakınından geçen ışık ışınları; güneşin yerçekimi alanının etkisine girerek eğilmeye uğrarlar. O yıl, bu kuramı sınamaya elveren bir güneş tutulması olmuştu. Uzaydaki bir yıldızın yerini önce gece, sonra gündüz saptama yoluyla, yıldızın güneşe yakın olması halinde, gönderdiği ışınları güneş tarafından eğilip eğilmediği araştırılabilecekti. Ölçümlerin verdiği sonuçlar sözkonusu, ışınların eğildiğini gösteriyordu. Popper'i büyük ölçüde etkileyen, kuramın teoremin  doğru çıkması değildi. Onu asıl ilgilendiren şuydu: Teoremin  doğru çıkmaması halinde, genel görelilik kuramı derhal reddedilecekti. Popper bu tutumla, diğer üç kuramın savunucularının tutumlarını karşılaştırdı. Bunlar belirli bir olayın kuramlarına nasıl uygun düştüğünü her zaman kolaylıkla açıklayabiliyorlardı; ama hangi koşulların gerçekleşmesi halinde kuramlarını savunmaktan vazgeçeceklerini asla belirtmiyorlardı. Popper, hangi kurama 'olursa olsun ampirik destek bulmanın kolay olduğunu; bilimselliğin ampirik destek sağlamada değil, kuramın hangi koşullar altında yanlış olduğunu belirlemede yattığını düşünmeye başladı. Eğer bir kuram yanlışlanabilir ise, bilimseldir, dedi. Böylelikle Popper “yanlışlanabilirlik ilkesini” getiriyordu.
       Felsefecilerin çok haz etmediği ancak pozitif bilim adamlarının çok değer verdiği Karl Popper aslında bir fikrin Yanlışlanabilir olmasının doğruluğunu reddetmemiz anlamına geldiğini söyleyerek  bir fikir devrimi yapmıştır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar